Bildiğiniz gibi dünya genelinde ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıyayız.Bizim dışımızda gelişen, kaynağı Amerika’ya dayanan ve bulaşıcı bir hastalık şeklinde yayılan bir süreç olmasıdır.
Nereden çıktı bu kriz?
Bakınız ilk olarak Amerika’da mortgage olarak adlandırdığımız konut kredileri başlayan kriz, inanılmaz boyutlara ulaşarak bir yılıda 13 kadar bankanın batmasına sebep oldu. Amerika’da halen pek çok banka risk altında ve eğer bu bankalar batacak olursa; bunlar için gerekli olan sigorta fonu karşılığının olmadığını biliyoruz. 158 yıllık, dünyanın en büyük finans devlerinden Lehman Brothers’ın da iflas etmesi krizin derinliğini gösteren en büyük işaretti belki de ve bu bir anda pek çok borsanın karışmasına sebep oldu. Kriz Amerika’dan Avrupa’ya, Rusya’ya hatta Uzak Doğuya kadar sıçradı. Tabi ki bizde bu arada nasibimizi aldık; dolar ve eura yükselirken borsada ciddi düşüşler yaşandı.
Burada bizi korkutan, tedirgin eden noktalar tabi ki var, bunlara birazdan değineceğim ama bir konuda içimiz rahat. 2001 krizi bizden çok şeyler götürdü fakat bunun yanında dersler çıkardık, kamu maliyesi ve bankacılık sistemimiz güçlendi. Hatta 2001 krizi, sistemdeki çürükleri temizledi bile diyebilirz. Ama buna çok da güvenmek yanlış olur, çünkü kriz bu sefer global ölçekli ve Türkiye’nin dış borç açığı gibi büyük bir sıkıntısı var.
Finans sektörünün yaklaşık 60 milyar USD, reel sektörün yaklaşık 112 milyar USD borcu var ve 2009 yılında özel sektör dış borç ödemelerinin yaklaşık 36 milyar USD olması riskimizi arttıran faktörler. 2008 cari açığının bir önceki yıla (2007) göre yaklaşık %24 artarak 47 milyar USD’ye yükselmesi çözüm bekleyen çok ciddi bir sorun.
Bunlara karşılık Türkiye ihracatının %50’sini AB ülkelerine, yaklaşık %3’ünüde ABD’ye yapmaktadır. Kriz bu ülkelerde ki büyüme ve enflasyon oranlarını olumsuz olarak etkilemiştir ve etkilemeye devam edecektir ki, bu da bizim ihracatımızı ciddi oranda azaltarak gelirlerimizin düşmesine neden olacaktır.
Evet Türkiye 2002 yılı itibarıyla ciddi bir büyüme trendi yakalamış, büyüme 2008’e kadar büyük bir hızla devam ederek, 2007 yılını %4.5’lik bir büyüme oranıyla kapatmıştır. Ama göstergeler bunun 2008 itibarıyla değiştiğini göstermektedir. Mutlu tablo yavaş yavaş kaybolmaktadır.
Hükümetin yaptığı 2009 bütçe tasarısı bu konuda biraz yetersiz kalmakta, gerçekleri yansıtmak yerine iyimser bir tablo çizmeyi tercih etmektedir. Oysa ki kriz dönemlerinde gerçekleri yansıtmak, olduğundan daha açık olmak, geleceği görmek ve bu doğrultuda önlemler alarak krizden mümkün olduğunca az etkilenmek için önemlidir.
2002 yılında ülkemizde 495 olan uluslararası yabancı sermayeli firma sayısı 2007 yılsonu itibariyle 3,677 gibi rekor bir sayıya ulaşmış durumdadır. Bu Türkiye’nin yabancı yatırımcılar için cazip hale geldiğinin, yatırım risklerinin düşük olduğunun göstergesidir. Ekonomik gelişim için sevindirici bir durumdur. Ama dünyada yaşanan kriz, bu yabancı sermayenin hızlı bir şekilde çıkışına neden olacaktır ki bu piyasalar açısından hiç hoş olmayacak tabloları beraberinde getirecektir.
Dünyada yaşanan ekonomik kriz henüz bizi net olarak etkilemiştir. Daha öncede değindiğim gibi kriz deneyimimiz, 2009 başında yapılması planlanan yerel seçimler bunda etmendir. Hiç bir iktidar seçim arifesinde eknomik kriz istemez. Kaldı ki kriz reel sektöre yeni yeni bulaştığı için halkın bundan etkilenmsi biraz zaman alacaktır. Ama açıklanan veriler işsizliğin artış eğiliminde olduğunu göstermektedir ki bu bir işarettir.
Sanırım 2009’a seçim hareketliliği ile gireriz. Bu bizi 2009 kışına kadar götürür ama 2009 hepimiz için zor geçecek bir yıl gibi gözükmekte. Bunca işaret varken tedbirimizi almakta, kriz planlarımızı yapmakta yarar var. Henüz çok geç değil.
Peki neler yapılabilir ne gibi önlemler alınmalıdır, derseniz.
Öncelikle daha açık bir politika izlenmelidir. Çünkü yaşanan kriz global kaynaklıdır, ülke politikasının şeffaf, öngörülebilir ve ölçülebilir olması ve karar alıcıların hesap verme ilkesine uymaları, riskleri azaltacağı gibi herkesimden de destek görmelerini sağlayacaktır. Türkiye’nin kurumlar ve kurallar ülkesi olması şarttır.
Bunlara bağlı olarak kriz planları oluşturulmalı ve bunlar her alanda hayata geçirilmeli, uygulamalar denetlenmeli, krizin yapısına göre dinamik, hızlı cevap verebilen pratik bir süreç yönetim sistemi benimsenmelidir. Risk haritaları çıkartılmalı sürekli güncenlenmeli verilecek stratejik kararlarda bunlardan sürekli yararlanılmalıdır.
Dünyada yaşanan son gelişmeler, küresel bankacılık sisteminin yeniden yapılanmasına neden olmaktadır, artık yatırım bankacılığı yavaş yavaş şekil değiştirmektedir. Serbest piyasa ekonomileri kuralların var olduğu ekonomik yapılara doğru gitmektedir. Bu Türkiye’nin yabancı olmadığı bir sistemdir. Türkiye iyi konum alırsa fırsatlar yakalayabilir, kazanç sağlayabilir.
Artık günü kurtarmaya dayalı ekonomik politikalardan vaz geçip, acilen etkin önlemlerin alınması gereklidir. Ekonomiye fokuslanmak, profeyonel adımlar atmak şarttır. Aksi takdirde 2009 reel sektörde ciddi tahribatlar yaratacak, üretimi durma noktasına kadar getirecektir. İşsizlik, dış borç, ihracattaki düşüş derken bizi çok kötü etkileyecektir.